“Nasıl tanımazsınız hocam? Ben ilkokul öğrenciniz M…a. Yıllar önce sınıfımızda bir arkadaşın saati kaybolmuştu. Ben almıştım. Siz de ‘herkes kalksın ve ellerini tahtaya dayasın, arama yapacağım’ demiştiniz. Ben utanmış ve çok korkmuştum. Sizin ve arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım diye soğuk terler döküyordum. Sonra bize bir komut daha geldi ve herkes gözlerini kapattı. Sıra bana gelmişti. Saati cebimden sessizce almış ve aynı sessizlik içinde son arkadaşa kadar aramayı sürdürmüştünüz. Sonra bizi yerimize oturtup bana ve hiç kimseye hiçbir şey söylemeden saati sahibine vermiştiniz. Büyüdükçe içimde bu davranışınızı büyüttüm. Hocam ben şimdi 60 yaşındayım. Düşünüyorum da şu hayattaki en büyük dersi, o gün sizden almışım.”
Öğretmen dinlerken hatırlar:
“Evet, şimdi hatırladım seni. O olayı ertesi gün unutmuşum ben. Söylediğin zaman hatırladım. Sen misin o öğrencim? Nasılsın?”
Adam gülümser ve şöyle cevaplar:
“İyiyim hocam. Siz bana o utancı yaşatmadınız. Yasasaydım unutur muydum, doğrusu bilmiyorum. Ama beni utandırmamanızı hiç unutmadım Hocam.”
İhtiyar öğretmen yan yana oturdukları bankta öğrencisine yaslanarak anılarına dalarken şöyle söyler:
“O yasta her çocuğun düşebileceği bir yanılgıya düşen öğrencime karşı içimde bir yargı oluşsun istememiştim. Sen miydin o zaman? Bilmiyordum, nasılsın?”