Bulana vereceğim
Nasreddin Hoca kasabanın pazarına gitmiş. Eşeğini bir yere bağlamış. Alış veriş yapmış. Döndüğünde eşeğini bağladığı yerde bulamamış. Hiç vakit kaybetmeden bir tellâl tutmuş. Şöyle bağırtmaya başlamış : – “Eşeğimi kim bulup getirirse, semeriyle, yularıyla ve üstündeki her şeyle beraber eşeğimi ona vereceğim.
fıkranın devamı için görsellere tıklayarak ilerleyiniz
yularıyla ve üstündeki her şeyle beraber eşeğimi ona vereceğim.”
– “Hoca efendi” demişler, “eşeği bulana verecek olduktan sonra ne diye arıyorsun ?”
– ” Kaybolan şeyi bulmanın keyfini bilmezsiniz siz!” demiş Hoca;
Eşeği bulup getirene mükâfat olarak o eşek yeter.”
“Gençliğimi bulup getirene bütün servetimi veririm.”
“Cenneti bulsam, canımı da veririm.”
Arkadaşları, yeni evli gence, bir çay sohbetinde:
-Sen evleneli neredeyse bir sene oldu, ama maşallah sizin evden çıt çıkmıyor, siz hiç tartışmaz mısınız? diye sorarlar.
Hayır, diye cevaplar yeni evli genç ve ilave eder:
-Akşam işten geldiğimde, kapı açılınca hanıma şöyle bir bakarım. Eğer hanım, eteğinin ucunu belinde topladıysa bilirim ki hanımın günü iyi geçmemiş ve havası yerinde değil.
Hiç ekmek, yemek sormadan usulca mutfağa süzülür, aceleyle birkaç lokma atıştırır ve ortalıktan toz olurum. Olur ya bazen de benim asabım bozuk olur. O zaman fesin püskülünü her zamankinin aksine soldan sarkıtırım.
O da bunu görür, asabi olduğumu anlar ve hiç sesini çıkarmaz, hemen yemeğimi, çayımı hazır eder. Etrafımda pervane gibi döner. Bu nedenle biz hiç kavga etmeyiz.
Dinleyenlerden biri:
-Peki birader, kapı açıldı, yenge eteğin ucunu belinde toplamış, sen de fesin püskülünü soldan sarkıtmışsın. İki taraf da asabi, o zaman ne olacak? diye sormuş.
Ötekiler de Hah! Şimdi ne olacak? demiş.
Genç gülümsemiş;
-Bundan kolay ne var, fesin püskülünü hafif bir fiskeyle soldan sağa atarım, demiş
İltifat Fıkrası
Kadın aynaya baktı ve kocasına dönüp:
-Kendimi iğrenç buluyorum, çirkin ve yaşlanmış. Güzel bir iltifatına ihtiyacım var.
Kocası:
-Gözlerin çok iyi görüyor canım.
Karı Koca Fıkraları, fikralarimiz.com paylaştı
Hava Yastığı Fıkrası
Karı koca arabada giderken, kadın artık bu evliliğe devam etmek istemediğini, boşanmak istediğini dile getirmiş. Adam hiç sesini çıkarmamış ama gaza basmış hızı 120'ye çıkarmış. Kadın bu sefer boşanma anlaşmasına sözü getirmiş ve isteklerini sıralamış:
- Evi ben istiyorum, deyince adam hızı 150'ye çıkarmış. Kadın:
- Ayrıca bütün çeklerini, kredi kartlarını ve arabayı da istiyorum Adam hızı 160'a çıkarmış.
- Hiç bir şey söylemeyecek misin? Sen hiç bir şey istemiyor musun?
Adam kadın konuştukça hızını artıyormuş. Adam:
- Hayır, ben ihtiyacım olan her şeye sahibim.
- Öyle mi? Nedir o?
Ve adam arabayı karşıdaki duvara süratli bir şekilde çarpmadan önce cevap vermiş:
- Hava yastığı bende!
Adamın biri işi için Ankara'ya gidiyormuş, tam uçağa bineceği sırada kulağında bir ses:
- Binme, bu uçak düşecek!
Dönmüş bakmış, etrafında kimse yok, ama içine de bir kurt düşmüş, uçağa binmemiş.
İkinci uçağı beklerken kara haber ulaşmış:
"Uçak düştü, kurtulan olmadı!" Koşmuş Haydarpaşa'ya, bilet almış, tam trene binecek, fıkraoku.com aynı ses kulağında:
- Binme bu trene, raydan çıkacak!
Dönmüş, bakmış yine etrafında kimseler yok, trene binmemiş, gelmiş eve, sabah gazeteyi açınca tüyleri ürpermiş:
"Tren Eskişehir'de raydan çıktı şu kadar ölü, şu kadar yaralı..."
Allah'a şükretmiş, koşup otobüse bilet almış, tam binerken yine o ses:
- Bu otobüse binme, freni patlayacak!
Dönmüş yine kimsecikler yok! Dayanamamış, bağırmış:
-Sen kimsin yahu?
-Ben senin iyilik meleğinim!
Adam iyice kızmış :
- Ulan evlenirken neredeydin!
Adamın biri karısını hava alanında kaybeder. Sürekli olarak hava alanı içinde bir oraya bir buraya koşup karısını aramaktadır. Tam karısını aradığı sırada karşıdan yine kendisi gibi koşarak gelen birini görür. Durur ve adam sorar;
- Hemşehrim sen neden koşuyorsun?
- Karımı kaybettim.
- Ya sorma benimki de kayıp, ben de onu arıyordum.
- Karın nasıl biriydi? Tarif etsene bana, belki görmüş olabilirim, sana yardımım dokunur.
- 1,80 boyunda, sarışın, mavi gözlü, 90-60-90, enine boyuna biri, kardeş benim karım böyle de seninkinin tipi nasıl ben de görmüş olabilirim.
- Boş ver benim karıyı, direk seninkini arayıp bulalım.
Kadın kocasına dönüp gülümseyerek bir öpücük kondurmuş. Kocasına;
- Kocacığım, beni çok sevdiğini biliyorum, her yere benim fotoğraflarımı koymuşsun, çalışma masana, cüzdanına, ofisteki odana...
Kocası bir açıklama yapma gereği duymuş.
- Karıcığım işte senin o fotoğrafların, benim en büyük problemleri çözmeme yardımcı da ondan...
Kadın biraz daha şımarmış.
- Yani senin hayatında varlığım ile bir kat daha değerliyim. Kocası hafif bir gülümseme ile durumu iyice açıklamış.
- Ondan değil karıcığım, ne zaman çözülmesi çok zor bir problemle karşılaşsam, senin fotoğraflarına bakıp "Bundan büyük problem ne olabilir ki?" deyip problemi şak diye çözüyorum.
Yorgan Gitti Kavga Bitti Fıkrası
- Nasrettin Hoca akşam uyurken dışarıdan sesler gelmiş, Hoca karısına seslenmiş:
- Hanım kalk dışarıdan sesler geliyor. Hanımı
- Kedidir kedi, deyip yatmış.
Nasrettin Hoca dayanamayıp dışarı çıkmış, bakmış ki iki adam kavga ediyor. Kavgayı ayırmaya kalkmış, ikisini ayıracakken arkadan biri Nasrettin Hocanın yorganını aldığı gibi kaçmış. Nasrettin hoca eve girince karısı sormuş:
- Bey ne oldu?
- Ne olacak hanım, yorgan gitti kavga bitti
Karı koca birlikte tatile çıkarlar. Gittikleri yerde kamp kurarlar.
Tatillerinin ikinci gününün akşamı güzel bir yemek yeyip uykuya dalarlar. Birkaç saat sonra kadın uyanır ve kocasını da uyandırır. Adam uyku sersemidir, güzel bir rüyadan uyandırıldığı için de biraz
kızgındır:
- Ne oldu! Ne istiyorsun? Diye sorar.
-Yukarıya bak ve bana ne gördüğünü söyle.
Adam gökyüzüne bakar ve cevap verir:
- Bunun için mi uyandırdın beni? Baktım işte. Bir sürü yıldız görüyorum, ışıl ışıl parlayan milyonlarca yıldız.
Karısı tekrar sorar.
- Peki, bu sana neyi gösteriyor?
Artık iyice uykusu kaçan adam biraz düşünür ve cevap verir:
- Teorik olarak Allah'ın kudretini ve kendi acizliğimizi görüyorum. Felsefi olarak, evrenin sonsuzluğunu ve onun karşısındaki önemsizliğimizi görüyorum. Astronomik olarak galaksilerin, yıldızların, gezegenlerin varlığını görüyorum. Yıldızların konumuna bakarak saatin 3 olduğunu görüyorum. Meteorolojik olarak da bugün havanın çok güzel olacağını görüyorum. Niye sordun bunu bana? Sana neyi gösteriyor?
Küçük Mahmut derslerine çok iyi çalışıyordu, sonuç olarak daima
sınıfın birincisiydi. Babasının bu işe çok sevindiğini söylemeye gerek yok. O akşam baba oğlanın getirdiği pekiyilerle dolu karneyi gözden geçirdikten sonra, hafifçe öksürerek genzini temizledi ve “Besbelli bu çocuk zekâsını benden almış,” dedi.
Anne bunun üzerine, “Ona şüphe yok,” diye cevap verdi. “Zira benim zekâm yerinde duruyor.”
Karı Koca Fıkraları, emre paylaştı
Çinli Bebek Fıkrası
Karı koca küçük bir Çinliyi evlat edinirler. Daha sonra da Çince öğrenmeye karar verirler. Çince öğretmeni onlara sorar:
-Çince çok zor bir dildir. Bu yaştan sonra neden öğrenmek istiyorsunuz?
-Evlat edindiğimiz çocuk 1 yaşında. Yakında konuşmaya başlayacak. O zaman ne dediğini nasıl anlayacağız..
Temel eczacılık fakültesini zar zor bitirmiş. Fakat eczane açacak parası da yokmuş, girmiş bir eczaneye:
- Beyefendi sizde soğan var mı?
Adam, dengesiz biri diye Temel'i başından savmış. Temel bu durur mu? Her gün yeni saçma sorularla geliyormuş. Bir gün eczacı Temel'e:
- Kardeşim senin derdin ne?
- Burayı bana satmanı istiyorum.
Eczacı kurtulmak için eczaneyi ucuz yollu satmış, birkaç gün sonra eczaneyi satan adam içeri girmiş, Temel'e:
- Siz de soğan var mı?
.Temel de adama demiş ki:
- Bizde soğan var da senin reçeten var mı?
Temel'in çocuğu sokakta ders çalışıyormuş. Bunu gören komşusu Temel'e sormuş:
─ Ula temel, senin çocuk niye sokakta ders çalışayi?
Temel, kendinden emin bir şekilde cevap vermiş :
─ Herkes çocuğunu dışarıda okutayi da...
Temel Fıkraları, fikralarimiz.com paylaştı
Balık Avı Fıkrası
Temel ve Dursun bir yaz İstanbul'da gezerken acıkırlar. Canları balık yemek ister. Olta takımlarını alıp Haliç köprüsüne giderler.
Temel oltayı atar, beklemeye başlar, bir şey takıldığını hissedince heyecanla oltayı çeker, gömlek çıkar.
Dursun oltayı atar, bir tek ayakkabı çıkar, bir daha atarlar bu defa da terlik çıkar. Temel Dursun'a döner ve der ki:
– Ula Dursun, hemen buradan cidelum, galiba aşağıda birileri oturiyi
Kravatsız Girilmez Fıkrası
Çölde yolunu kaybeden Temel, açlık ve susuzluktan baygınlık geçirmek üzeredir. Sonunda uzakta bir çadır görür. Sevinçle çadıra ulaşır. İçerden çıkan adama;
- Su... Lütfen biraz su, yoksa öleceğim!, der.
Adam, elindeki rengarenk kravatları Temel'in önüne koyarak;
- Üzgünüm!, hiç suyumuz kalmadı ama, size kravat verebilirim, der.
Temel çılgına döner;
- Be adam! Ölmek üzereyim, bana su lazım, kravatı ne yapayım!
Temel'in ısrarı üzerine adam;
- Madem su istiyorsunuz, öyleyse iki kilometre kuzeye gitmenizi öneririm, önünüze bir çadır çıkacak, orada su bulabilirsiniz, der.
Temel, sürünü sürüne de olsa, son bir gayretle tarif edilen çadıra ulaşır. Kapısında iri kıyım ve çok şık bir nöbetçi durmaktadır. Temel fısıldayan bir sesle;
- Su... lütfen su!, der ve içeri girmeye çalışır.
Adam, Temel'i durdurarak;
- Üzgünüm beyefendi, buraya kravatsız giremezsiniz!